Ceza Hukuku’nda şüphelinin ya da sanığın beyanları, gerçeğin araştırılması faaliyetinin yanı sıra aynı zamanda savunma hakkının kullanıldığı en önemli ceza muhakemesi işlemlerinden biridir. Bu nedenle ifade alma ve sorgu, bazı yükümlülüklerle birlikte hakları da içinde barındırır.

Soruşturma aşamasında savcılık veya ilgili kolluk (polis, jandarma, sahil güvenlik) tarafından, söz konusu olayla ilgili şüphelinin beyanlarının alınması işlemini ifade eder. Sorgu ise mutlak suretle bir hakim tarafından, mahkeme nezdinde yapılır. İfade ve sorguyu ayıran en temel budur.

İfade alma ve sorgu şüpheli/sanık için hem hakların hem de yükümlülüklerin bulunduğu bir faaliyettir. Şüphelinin yakalama, gözaltı ve tutuklama koruma tedbirlerinden birine başvurularak veya bu tedbirlere hiç başvurulmadan doğrudan soruşturma organları aracılığıyla çağrılıp ifade vermesi için gelmesi istenebilir. Şüpheli ifade vermesi için kolluk veya cumhuriyet savcısı önüne geldiğinde bu kişiye derhal hakları anlatılmalı ve hakkındaki suç isnadı açıklanmalıdır. Şüpheli bu andan sonra artık müdafisiz (avukatsız) ifade verip vermeyeceğine karar vermeli, eğer müdafi istemiyorsa bu durumun sonuçlarının ne olacağını açıkça kabul etmelidir.

Sorgu sırasında da sanığa aşağıda açıklayacağımız haklar anlatılmalı ve savunma hakkını uyularak sorgusu tamamlanmalıdır. Sulh ceza hakimi veya görevli ve yetkili mahkeme tarafından yapılan sorguda sanığın adil yargılanma hakkına riayet edilmeli, sanığın kullandığı susma hakkı ikrar olarak değerlendirilmemeli ve delil elde etmek amacıyla Kanunda sayılan yasak usullere başvurulmamalıdır.

    – Şüpheli – soruşturma evresinde, suç şüphesi altında bulunan kişiye denir. Soruşturma evresi, kişiye suç şüphesi ile başlar.
 
    – Sanık –  soruşturma neticesinde savcının iddianame ile dava açıp mahkemede kovuşturmanın başlamasıyla suç şüphesi altında bulunan kişiyi ifade eder.
                             Kısaca, kişi hakkında suç şüphesi varsa soruşturma aşamasında şüpheli, kovuşturma aşamasında sanık olarak adlandırılır.

İfade Sırasında Avukatın Hazır Bulunması Nedir?

İlgili kanunda açıkça belirtildiği üzere; soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında avukatın, şüpheli veya sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukuki yardımda bulunma hakkı engellenemez, kısıtlanamaz denmektedir.

Kolluğun, hazır bir müdafi bulunmadığı durumlarda şüphelinin ifadesinin alınmasına başlamama veya başlanmışsa ifadeye son verme konusunda yükümlülüğü bulunmaktadır ve bu süreç şüphelinin yanında müdafi hazır oluncaya kadar devam eder.

Yine Ceza Muhakemesi Kanununa göre: “Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hakim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz” denmektedir.

İfadeye veya sorguya şüphelinin yanında olma ve hukuki yardımda bulunmak amacıyla katılan müdafinin  yetkisi bu süreçlerde şüphelinin veya sanığın haklarının korunup korunmadığını takip etmekle sınırlı değildir. Aynı zamanda şüpheliye veya sanığa aktif olarak hukuki yardımda bulunmak, bunun için de şüpheliyi veya sanığı zor durumda bırakacak durumlara karşı koruma sağlamak ve gerekli önemleri almak da bu kapsamda değerlendirilir.
Müdafinin  yetkisi ifade ve sorgu sırasında temsil ettiği şüpheliye veya sanığa aktif hukuki yardımda bulunmayı kapsamakla birlikte, bu yardım onun yerine sorulara ve suçlamalara cevap vermeyi kapsamaz. Yani müdafinin hukuki yardımı, maddi gerçeğe ulaşılmasını engellememelidir.

Fakat avukat, sorulan bir soruya karşı temsil ettiği kişiyle özel görüşmeyi talep edebilir, tartışmalı olduğunu düşündüğü bir konuda kişiyi uyarabilir, onu ifade ve sorgu sırasında kısmen yönlendirebilir, sorulara itiraz edebilir ve susma hakkını kullanmasını isteyebilir.

Her hukuki konuda olduğu gibi bu konuda da takibi gerekli hususların ve ince detayların atlanmadan, somut gerçekliğe ulaşılabilmesini sağlayacak şekilde avukatlar tarafından yerine getirilmesi büyük önem arz etmektedir.
 
Sonuç olarak; İfadeye veya sorguya şüphelinin yanında olma ve hukuki yardımda bulunmak amacıyla katılan müdafinin yetki ve sorumluluğu; sadece bu süreçlerde şüphelinin veya sanığın haklarının korunup korunmadığına nezaret etmek değil, aynı zamanda, aktif olarak şüpheliye veya sanığa hukuki yardımda bulunmak, bunun için de şüpheliyi veya sanığı zor durumda bırakacak durumlara karşı koruma sağlamak ve gerekli önemleri almaktır.

Soruşturmada Sorguya veya İfade Vermeye Çağırma Nedir?

Soruşturma aşamasının yürütülmesinden ilgili Cumhuriyet Savcısı sorumludur. Cumhuriyet savcısı emrindeki polis ve jandarma görevlileri vasıtasıyla soruşturmayı yürüterek tüm delilleri toplar. Suçta kullanılan her türlü araç, raporlar, beyanlar, şikayetçi, şüpheli ve tanık ifadeleri ve soruşturmayla ilgili diğer her türlü delil kolluk (polis veya jandarma) tarafından toplanır.

Kolluk görevlileri, suç işlendiğine ilişkin bir şüpheyle yakaladıkları kişileri veya uyguladıkları tedbirleri Cumhuriyet savcısına bildirmek zorundadır. Cumhuriyet savcısından talimat almadan ifade alma veya diğer karakol işlemlerini yapamazlar.

Adlî kolluk görevlileri, el koydukları olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri emrinde çalıştıkları Cumhuriyet savcısına derhâl bildirmek ve bu Cumhuriyet savcısının adliyeye ilişkin bütün emirlerini gecikmeksizin yerine getirmekle yükümlüdür. Cumhuriyet savcısı, adlî kolluk görevlilerine emirleri yazılı; acele hâllerde, sözlü olarak verir. (CMK m.161/2-3).

Şüpheliyi ifade vermeye çağırma, şüphelinin öncelikle emniyet müdürlüğüne, jandarmaya, polis merkezine veya savcılığa davet edilmesi suretiyle olur. İfadesi alınacak kişi davetiye ile çağrılır; çağrılan kişiye çağrılma nedeni açıkça belirtilir; gelmezse zorla getirileceği yazılır (CMK m.145). Uygulamada polis PVSK m.15 gereği ilgilileri daha çok telefon ile çağırarak beyanlarını almaktadır. Zorla getirme yetkisi, Cumhuriyet savcısı tarafından kullanılabilecek bir yetkidir. Kolluk soruşturma aşamasında savcılığın kararı olmadan müşteki veya şüpheli hakkında ifade almak üzere zorla getirme işlemi uygulayamaz. Ancak, jandarma Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetkileri Yönetmeliği’nin 36. maddesi gereği savcının zorla getirme kararı olmasa bile, çağrıya rağmen gelmeyen şüpheli, müşteki ve tanıklar hakkında zorla getirme işlemi uygulayabilir. Özellikle belirtelim ki, şüphelinin aynı olayla ilgili olarak ikinci kez ifadesinin alınması ihtiyacı ortaya çıktığında, bu işlem ancak Cumhuriyet savcısı tarafından yapılabilir, polis veya jandarma ifade alma işlemi yapamaz (CMK m.148/5).

Şüpheli Sanığın Zorla Getirilmesi Nedir?

Hakkında tutuklama kararı verilmesi veya yakalama emri düzenlenmesi için yeterli nedenler bulunan veya çağrıldığı halde gelmeyen şüpheli veya sanığın zorla getirilmesine karar verilebilir. Zorla getirme kararı, şüpheli veya sanığın açıkça kim olduğunu, kendisiyle ilgili suçu, gerektiğinde eşkâlini ve zorla getirilmesi nedenlerini içerir. Zorla getirme kararının bir örneği şüpheli veya sanığa verilir.

Zorla Tutulma Süresi ne kadar?

Zorla getirme kararı ile çağrılan şüpheli veya sanık derhal, olanak bulunmadığında yol süresi hariç en geç 24 saat içinde çağıran hâkimin, mahkemenin veya Cumhuriyet savcısının önüne götürülür ve sorguya çekilir veya ifadesi alınır.

Zorla Getirme Ne Zaman Başlar Ne Zaman Biter?

Zorla getirme, bunun için haklı görülecek bir zamanda başlar ve hâkim, mahkeme veya Cumhuriyet savcısı tarafından, sorguya çekilmenin veya ifade almanın sonuna kadar devam eder.

İfade Alınırken ve Sorgu Sırasında Şüphelinin Hakları Nelerdir?

Şüphelinin genel olarak hakları Ceza Muhakemeleri Kanunun 147. ve devamı maddelerinde özetle sıralanmıştır:

• Şüpheli veya sanık, kimliğine ilişkin soruları doğru olarak cevaplandırmakla yükümlüdür.

• Kendisine yüklenen suç anlatılır. Hakkındaki suç isnadını bilmeyen bir şüpheli sanığın kendini savunması mümkün değildir. Bu nedenle isnadın öğrenilmesi ilkesi, ceza muhakemesinin temel ilkelerinden biri olup şüpheli sanığa kendini savunma imkanı tanımaktadır. Şüpheliye bu hak tanınmaz ise, iddianın karşısında savunmaya yer verilmemiş, çelişme yöntemi uygulanmamış ve nihayetinde adil bir yargılama yapılmamış demektir. Şüpheli sanığa yüklenen suç, isnat edilen fiil, yer, zaman vs. bakımından ana hatlarıyla anlatılmalı, kişiye itham edilen konuyu savunma hakkını kullanabilecek kadar süre tanınmalıdır.

• Avukat (Müdafi) seçme hakkının bulunduğu ve onun hukukî yardımından yararlanabileceği, müdafiin ifade veya sorgusunda hazır bulunabileceği, kendisine bildirilir.

• Yakalanan kişinin yakınlarından istediğine yakalandığı derhâl bildirilir.

• Yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamasının (susma hakkı) kanunî hakkı olduğu söylenir. Susma hakkı, kişilerin kendilerini cezalandırılmalarına sebebiyet verecek açıklamalarda bulunmamaları yahut bu nitelikte sorulara cevap vermemeleri bakımından getirilmiş olan genel nitelikte bir bağışıklıktır. Şüpheli ve sanığın susma hakkını kullanması, suçu kabul ettiği anlamına gelmez ve susma hakkının kullanılması şüpheli ve sanığın aleyhine “delil karinesi” veya “suçluluk karinesi” olarak kullanılamaz. Çünkü susmanın sanık aleyhine delil olarak değerlendirilmesi adil yargılanma ve hukuk devleti ilkelerine aykırı olur. Şüpheli ve sanığın kendisini savunma yollarından birisi de susması olduğu için susma hakkı bir kural olarak kabul edilmelidir.

• Şüpheden kurtulması için somut delillerin toplanmasını isteyebileceği hatırlatılır ve kendisi aleyhine var olan şüphe nedenlerini ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları ileri sürmek olanağı tanınır. Şüpheli sanığın soruşturma veya kovuşturma aşamasında delil gösterme ve bu delillerin toplanmasını isteme hakkı vardır.

• İfade verenin veya sorguya çekilenin kişisel ve ekonomik durumu hakkında bilgi alınır. Şüpheli veya sanığa kişisel ve ekonomik durumu, ifade alma veya sorguya çekme işleminden önce kendilerine sorulmalıdır. Kişisel ve ekonomik duruma ilişkin verilen bilgiler, mahkeme tarafından kişiselleştirme kurumlarının uygulanmasında dikkate alınmaktadır.

• İfade ve sorgu işlemlerinin kaydında, teknik imkânlardan yararlanılır.

• İfade veya sorgu bir tutanağa bağlanır. ifade verme işlemi nerede yapılmış olursa olsun (emniyet-polis, jandarma veya savcılık) ifade işlemi tutanağa bağlanmalıdır. Tutanak ifadeyi alan, ifadeyi yazan ve ifadesi alınan tarafından imzalanmalıdır. Tutanağın bir sureti mutlaka ifadesi alınan kişiye verilmelidir.
• Şüpheli veya sanık, soruşturma ve kovuşturmanın her aşamasında bir veya birden fazla müdafiin yardımından yararlanabilir. Soruşturma safhasında en çok 3 müdafii olabilir

• Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında avukatın, şüpheli veya sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukukî yardımda bulunma hakkı engellenemez, kısıtlanamaz.

Görüldüğü üzere şüpheli veya sanığın en temel hakları özetle susma hakkı, müdafii yardım hakkı, lehine olan delilleri toplama hakkıdır. Bu haklar şüphelinin suç şüphesini kendi üzerinden kalkması açısından çok önemlidir. Zira, şüpheli sanık kendisine yüklenen suç hakkında yanlış bir beyanda bulunduğu ve bu beyanı tutanağa bağlandığı halde kendisi adına bir suç ikrarı oluşturabileceği gibi, daha sonra bu beyanından geri dönmesi ve hatalı olduğunu belirtmesi zor bazı hallerde imkansız olabilmektedir. Bu türden durumlar şüpheli hakkında tutukluluk hali ile devamında dava açılmasına neden olabilmektedir. Bu nedenle şüphelinin kendi haklarını bilmesi ve bu hakları bilerek soruşturma evresinde hareket etmesi son derece faydalı olacaktır.

İfade Almada ve Sorguda Yasak Yöntemler Nelerdir ?

Ülkemizde 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 148. maddesi, “İfade Alma ve Sorguda Yasak Usuller” başlığıyla düzenlenmiştir. “Şüpheli veya sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü davranma, işkence, ilâç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte bulunma, bazı araçları kullanma gibi bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz” şeklindedir (CMK m.148/1).

“Yasak usullerle elde edilen ifadeler rıza ile verilmiş olsa da delil olarak değerlendirilemez. Avukat hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz “(CMK m.148/3-4).

• Kötü Davranma: Şüphelinin veya sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Kötü davranma kişinin ruhsal veya bedensel sağlığına yönelik yapılan davranışlardır. Kötü davranma, belli bir ölçüde süreklilik kazandığında veya sistematik bir hal aldığında işkence suçu olarak kabul edilir. Örneğin, gözaltında bulunan şüpheliye polis tarafından su veya yemek verilmemesi, tuvalet veya birtakım başkaca ihtiyaçlarına müsaade edilmemesi, söz ve davranışlarla baskı kurmaya çalışılması, kötü davranma olarak kabul edilir.

• İşkence: İşkence sistematik ve belli bir sürece yayılan fiillerle kamu görevlisinin bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışlar sergilemesidir. Örneğin, bir kimseyi sistematik olarak uyanık tutarak uykusuz bırakmak işkence olarak kabul edilir. İşkence, kişinin en temel değeri olan insanlık onuruna bir saldırıdır ve insanı kişiliksiz hale getiren, aşağılanma duygusu veren, kişinin, insan olmasından kaynaklanan dokunulmaz, vazgeçilmez değerlerini ihlal eden bir muameledir. İşkence Anayasa’nın 17. maddesince yasaklanmıştır.

• İlaç Verme: Şüpheli veya sanığa sağlığına zarar verecek veya irade özgürlüğünü etkileyecek şekilde ilaç verilemez. İlaç verme kavramından, şüpheli sanığın, bedeni veya ruhi durumuna etki yapan ve irade özgürlüğüne zarar veren maddeler anlaşılmaktadır. Katı, sıvı, gaz şeklindeki her türlü maddenin insan vücuduna verilmesidir. Bunların yutturulması, yiyecek veya içeceklere katılarak verilmesi, solunum, şırınga yada ovma yoluyla verilmesi veya vücudun açık bir yerinden vücuda sürülmesi arasında hiçbir fark yoktur. Bu maddelerden ilk akla gelenler; sarhoş edici, uyuşturucu direnme gücünü zayıflatıcı, uyku verici veya uyarıcı ilaç ve benzerleridir. İlaç, şüpheli veya sanığın özgür iradesini birçok şekilde etkileyebilir. Tüm hallerde şüpheli veya sanığın özgür iradesini etkilemeye dönük bu davranışlar yasak sorgu yöntemi olarak kabul edilmiştir. Şüpheli veya sanığın kendisi de alkol veya uyuşturucu madde alarak, irade özgürlüğünü kısmen veya tamamen ortadan kaldırmış olabilir ve şüpheli veya sanığın içinde bulunduğu bu durumda yapılan ifade alma veya sorgu da, hukuka aykırı olacaktır.

• Yorma: Yorma, bedeni yorgunluk ve bitkinliğin iradeyi zayıflatması ve bu şekilde şüpheli veya sanığın irade özgürlüğüne zarar verilmesidir. İfade verme veya sorguya çekilmeden önce bedensel veya ruhsal olarak şüpheli veya sanığı yoracak kasıtlı hareketler “yorma” kapsamında yasak sorgu yöntemi olarak kabul edilecektir. Örneğin, bazı emniyet birimlerinde ifade alma işlemlerine gecenin geç saatlerinde başlanması ve aynı kişinin ifadesinin tamamlanmadan ifade alma işleminin sabah vardiyasında görevli polislere devredilmesi, bu şekilde kişinin uzun süre ifade verme nedeniyle yorulmuş olması nedeniyle söz konusu emniyet ifadesi hukuka aykırı olacaktır.

• Aldatma: Aldatma, ifade alanın veya sorgulayanın, şüpheli veya sanığın özgür iradesini ortadan kaldıran veya özgür iradesine zarar veren hileli davranışlardır. Aldatma, yasak ifade ve sorgu usulleri arasında en tartışmalı olanı ve uygulamada sınırlarının tespit edilmesinde en çok güçlük çekilenidir. Aldatma gerçekte olmayan vakıaları var gibi göstererek, içinde bulunduğu hukuki veya fiili durum hakkında doğru olmayan bilgiler verilerek, şüpheli veya sanığın belli konuda iradesinin özgür bir şekilde oluşmasına engel olmaktır. Örneğin, şüpheli veya sanığa işlediği fiilin cezasının çok yüksek olduğu, istedikleri ifadeyi verdiği takdirde cezanın azalacağı, kendisine yardımcı olacakları şeklindeki telkin hukuka aykırı olup aldatma kapsamında bir yasak ifade ve sorgu yöntemidir. Şüpheliyi ifade esnasında bilinçli şekilde yanlış düşüncelere sokmak ve şüpheliye belirli ifadeleri verme amacıyla aldatma amacına varacak seviyede kuvvetli telkinlerde bulunmak yasaktır.

• Cebir veya Tehditte Bulunma: İfadeyi alanın veya sorgulayanın, Şüpheli veya sanığa cebir veya tehditte bulunması, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 148.maddesi anlamında ifade alma ve sorguda uygulanması yasak olan bir usuldür. Cebir; fiziki kuvvet kullanarak şüpheli veya sanığın belli bir davranışta bulunmaya zorlanmasıdır. Tehdit; meydana gelmesi ifadeyi alan veya sorguya çeken üzerinde etkili olan kişinin iradesine bağlı olan bir kötülüğün, şüpheli veya sanığa karşı gelecekte muhtemelen gerçekleşecekmiş gibi gösterilmesidir. Örneğin, uygun bir ikrar veya ifade vermediği takdirde şüpheli veya sanığın ailesinin zarar göreceği şeklindeki bir beyan tehdit niteliğindedir.

• Bazı Araç ve Tekniklerin Kullanılması: Yalan makinesi (poligraf) ve hipnoz uygulamaları bu kapsamda hukuka aykırıdır. Yalan makinesinin insanlık onuruna aykırı olması, hipnoz uygulamalarının ise kötüye kullanma ihtimalleri bulunması sebepleriyle kullanılması yasaktır.

“T.C.
YARGITAY
6. CEZA DAİRESİ
ESAS NO: 2010/30146
KARAR NO: 2011/6501
KARAR TARİHİ: 05.05.2011

ÖZET: Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 38/6 maddesi uyarınca Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez hükmü ile 5271 sayılı CMK.nun 148/. ve 5. fıkralarında yer alan Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz ve şüphelinin aynı olayla ilgili olarak yeniden ifadesinin alınması ihtiyacı ortaya çıktığında, bu işlem ancak Cumhuriyet Savcısı tarafından yapılabilir, hükümlerine aykırı şekilde sanığın başkaca kesin, yeterli, inandırıcı ve hukuki kanıtlarla desteklenmeyen kolluk anlatımının hükme esas alınarak sanığın atılı suçlardan beraatı yerine yazılı şekilde cezalandırılmasına karar verilmesi kanuna aykırıdır.”
(5271 s. Ceza Muhakemesi K m. 148, 253)

“YARGITAY İLAMI
YEREL MAHKEMECE verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Diğer temyiz itirazları YERİNDE GÖRÜLMEMİŞTİR.
Ancak;

1- Sanık N. Ö.’nün kollukta savunmanı olmadan alınan 02.11.2007 günlü ilk ifadesinde atılı suçlamaları kabul etmediği, aynı sanığın gene kollukta savunmanı olmadan alınan 28.11.2007 günlü ikinci ifadesinde ise hırsızlık ve iş yeri dokunulmazlığını bozmak suçlarını işlediğine dair detaylı anlatımda bulunduğu, sanığın bu eylem nedeniyle C. Savcısınca ifadesinin alınmadığı, tutuklama istemli olarak Sulh Ceza Mahkemesi’ne sevk edildiği, 29.11.2007 günlü Zonguldak 1. Sulh Ceza Mahkemesi’ndeki sorgusunda ise atılı suçlamaları kabul etmediği, kamu davası açılması üzerine Zonguldak 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 08.01.2008 günlü celsesinde alınan savunmasında atılı suçlamaları kabul etmediği ve dosyada sanığın atılı suçu işlediğine dair kollukta savunmanı bulunmadan alınan ikinci ifadesindeki ikrarı dışında da kesin, yeterli, inandırıcı ve hukuki bir kanıt bulunmadığının anlaşılması karşısında Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’nın 4709 Sayılı Kanunla değişik 38/6 maddesi uyarınca “Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.” hükmüyle 5271 sayılı CMK.nun 148/4. ve 5 inci fıkralarında yer alan “Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hakim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz.” ve “Şüphelinin aynı olayla ilgili olarak yeniden ifadesinin alınması ihtiyacı ortaya çıktığında, bu işlem ancak Cumhuriyet Savcısı tarafından yapılabilir.” hükümlerine aykırı şekilde sanığın başkaca kesin, yeterli, inandırıcı ve hukuki kanıtlarla desteklenmeyen kolluk anlatımının hükme esas alınarak sanığın atılı suçlardan beraati yerine yazılı şekilde cezalandırılmasına karar verilmesi,

2- Sanık M. T. yönünden ise diğer sanık N. Ö.’nün yukarıda anılan ve hukuken bir değer kazanmayan ikrarı dışında atılı suçu işlediğine dair kesin, yeterli, inandırıcı ve hukuki bir kanıt bulunmadığı halde sanığın atılı suç eşyasını satın almak suçundan beraati yerine yazılı şekilde cezalandırılmasına karar verilmesi,

Kabul ve uygulamaya göre de;

3- Sanık N. Ö. üzerine atılı işyeri dokunulmazlığını bozmak suçunun suç tarihi itibariyle (5918 s. Kanunla değişiklikten önceki) 5271 sayılı CMK.nun 253 üncü maddesi uyarınca uzlaşma kapsamında suçlardan olduğu gözetilmeden uzlaşma usulü uygulanmadan yazılı şekilde hüküm kurulması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık N. Ö. ile sanık M. T. savunmanının temyiz itirazı bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle isteme aykırı olarak BOZULMASINA, bozma gerekçesine göre de sanık N. Ö.’nün TAHLİYESİNE, başka bir suçtan tutuklu yada hükümlü değilse derhal salıverilmesi için YARGITAY Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazılmasına 05.05.2011 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.”
Ceza Yargılamasında usuli işlemlerin önemi ve sonuçları değerlendirildiğinde, etkili bir savunma için alanında uzman bir ceza avukatından destek almak büyük önem arz etmektedir.